22 Ekim 2016 Cumartesi

Paşaların Patronları...
Bu makaleyi 20 Şubat 2013'de http://www.eurovizyon.co.uk/' da yazdım.
Çünkü Türkiye'de hiç bir medya korkudan bana köşe veremiyordu.
Hala da veremiyorlar.
Uyan Türkiyem.
***
İşte o makalenin linki.
http://www.eurovizyon.co.uk/kurtlar-medyasi-pasalarin-patronlari-makale,5450.html

Türkiye’de Eski Masa’nın önde gelen baronları Rahmi Koç, İshak Alaton ve İnan Kıraç gibi yaşlı kurtlardır.

Baronların Baronu da Rahmi Koç’tur.

Kurtlar Medyası’nın vitrindeki hâkim patronu hiç kuşkusuz Aydın Doğan’dır.

Bununla birlikte, Kurtlar Medyası’nı sahne arkasından yöneten, bir tür ‘tek seçici’ veya organizatör konumundaki isim İshak Alaton’dur.

Hüsamettin Özkan, Kemal Derviş, Cem Boyner, Ümit Boyner ve Mustafa Sarıgül gibi isimler sözünü ettiğim yaşlı kurtlarla aynı istikamette konuşlanmışlardır.

Baronlar ve beraberindekiler, bir süredir Başbakan Erdoğan'ın Çankaya’ya çıkmasını engellemeyi amaçlayan bir siyasi proje üzerinde çalışıyorlar.

Rahmi Koç, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra CHP’nin Genel Başkanı olarak Mustafa Sarıgül’ü görmek istiyor.

Sarıgül, 2004’te Deniz Baykal’ın karşısına çıkartılmış ancak başarılı olamamıştı.

2010’da bir kaset operasyonu sonucunda CHP’den istifa etmek zorunda kalan Baykal’dan, 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesindeki rolü düşünüldüğünde “intikam” alınmıştı.

CHP’li Yılmaz Ateş, “Deniz Bey Genel Başkan iken İnan Kıraç geldi, belli isimleri ‘listeye almayın’ dedi. İstediği olmadı. Sonrasında kaset skandalı patladı” diye konuşmamış mıydı? (25 Mayıs 2011)

Kemal Kılıçdaroğlu’nu TESEV’in kurucu üyelerinden biri yapan da İnan Kıraç’tır.

Kaset operasyonundan hemen sonra, İshak Alaton Zaman yazarı Şahin Alpay’a “CHP’ye en büyük kötülüğü Deniz Baykal yapmıştır” diyordu.

***

Tezkerenin Meclis’e gelmesinden birkaç ay önce Rahmi Koç, “Irak’ta ABD’nin yanında olalım” demişti. (26 Aralık 2002, Milliyet)

O dönemde, Hürriyet’in başındaki Ertuğrul Özkök “Tezkere geçmezse Türkiye savaşa girer” diye yazıyordu. (27 Şubat 2003)

Doğan medyası, 1 Mart 2003’te Meclis’ten evet oyu çıkması için yırtınmış, çıkmayınca da “Büyük fırsat kaçırdık, mahvolduk, bittik” şeklinde yayınlar yapmıştı. Ertuğrul Özkök “Ekonomik yönden felaketin kapıda olduğunu, Türkiye’nin en az iki nesil kaybettiğini” iddia ediyordu.

Balyoz darbe planı için 2002 Aralık ayı başında düğmeye basıldığını biliyoruz. Çetin Doğan 5-7 Mart 2003 tarihleri arasında Selimiye Kışlası’nda darbe planının seminerini yapmıştı.

Cunta, amacına ulaşamamıştı.

27 Mart 2003 tarihinde, iş dünyasının önde gelen isimlerinin Doğan Holding’in binasında toplandıklarını biliyor muydunuz?

Rahmi Koç, Aydın Doğan, Tuncay Özilhan, Ömer Sabancı toplantının önde gelen isimleri arasındaydı.

Tezkerenin geçmemesinin Balyoz darbe planına sekte vurmuş olduğu anlaşılıyor. Tezkere geçseydi, Türkiye Irak’ta ABD’nin yanında yer alacaktı. Böylece, Rahmi Koç’un arzusu gerçekleşecekti.

Baronların Türkiye’de kaybetmeye başladığı ‘kırılma anı’ tezkeredir.

***

Rahmi Koç, 28 Şubat sürecinde Tansu Çiller için “Küçük Hanım gidecek hem de nasıl gidecek” diye meydan okumuş, üç hafta sonra Refahyol hükümeti istifa etmişti.

28 Şubat gibi darbe süreçlerinde işleyen derin hiyerarşiyi isabetli bir biçimde değerlendirebilmek için ‘paşaların da patronları’ olduğunu görmemiz gerekir.

Bunun anlamı şudur…

Paşaların da üzerinde bir derin devlet yapısı bulunuyordu.

O yapının ana damarını da baronlar yani Türkiye’deki önde gelen işadamları oluşturuyordu.

Türkiye’deki derin devleti sadece ‘askeri vesayet’ ile izah etmeye çalışanlar bilerek ya da bilmeyerek derin baronların vesayet rejiminin üzerini örtmüştür.

Örneğin, Kurtlar Medyası’nın gizli organizatörü İshak Alaton’un has adamı liberal yazar Hasan Cemal her defasında askeri vesayetten yakınır ancak hiçbir zaman işadamlarının derin fonksiyonlarından bahsetmez.

“28 Şubat soruşturması daha fazla genişlemesin” diyen cepheye şöyle bir bakınız orada en başta İshak Alaton’u, özellikle de Doğan Grubu yazarlarını göreceksiniz.

Bu koroya bazı Zaman yazarlarının da katılması dikkat çekmektedir.

İshak Alaton’u sütunlarında övmekten yorulmayan ve bu arada Aydın Doğan’ı sanki 28 Şubat’ın dışında imiş göstermeye çalışarak kollamaya çalışan Zaman yazarları az değildir.

Zaman Gazetesi, manşetlerinden her defasında generalleri hedef tahtasına oturtmakta ancak sayfalarında belli başlı baronları asla eleştirmemekte, tersine parlatmaktadır.

Gazete, sözünü ettiğim işadamlarını daima darbe süreçlerinin ve girişimlerinin dışında tutmaktadır.


EMEKLİ PAŞALAR VE KOÇ HOLDİNG

Paşaların da patronları vardır, dedim…

Bu gerçeği gördüğünüzde, emekli paşaların neden çoğunlukla Koç Grubu’nu tercih ettiklerini anlamanız zor değildir.

Emekli orgeneral Vural Beyazıt Migros’ta yönetim kurulu üyesi idi.

Harp Akademileri eski komutanı olan emekli korgeneral Kemal Yavuz, bir dönem Maret’te yönetim kurulu üyeleri arasında idi.

28 Şubat’ın önde gelen komutanlarından Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Güven Erkaya vefat ettiği tarihe kadar Koç Üniversitesi mütevelli heyeti üyeliği yapmıştı.

Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç, altı yıl önce savcılıktan aldığı özel izinle o dönemde Tekirdağ’ın Saray ilçesinde tutuklu bulunan Deniz Kuvvetleri eski komutanı İlhami Erdil’i ziyaret etmişti.

Erdil, ‘haksız mal edinmek’ suçundan hakkında kesinleşen iki buçuk yıllık cezasını çekmekteydi.

Yolsuzluğa karıştığı için rütbeleri sökülen İlhami Erdil de Koç Holdingbünyesinde faaliyet gösteren bir şirkette yönetim kurulu üyesi olarak yer almış isimlerdendir.

Yine eski Deniz Kuvvetleri Komutanlarından emekli Oramiral Orhan Karabulut, Aydın Doğan’ın yakın arkadaşı olarak Doğan Holding yönetim kurulu üyeliğinde bulunmuştur.

Emekli Orgeneral Sabri Deliç ise İshak Alaton'un sahibi olduğu Profilo Holding'in Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı idi.

Devam eden Balyoz ve Ergenekon davalarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı mensuplarının önde gelmesi dikkat çekmektedir.

DERİN AĞABEY İNAN KIRAÇ

1979’daki Abdi İpekçi Suikastı sonrasında Ercüment Karacan apar topar Milliyet’i elinden çıkarmış…

O dönemde piyasada adı sanı bilinmeyen Aydın Doğan gazetenin yeni sahibi olmuştu.

Aydın Doğan’ın yakın dostu İnan Kıraç’tı.

Aydın Doğan, Vehbi Koç’un damadı İnan Kıraç’ın desteği ile yani Koç Grubu’nun arka çıkmasıyla Milliyet’in patronluğunu elde etmiştir.

İnan Kıraç, Aydın Doğan, Bedrettin Dalan ve Bülent Ulusu’yu yıllar boyunca aynı kadrajda görmek mümkündür.

Kıraç için, aynı zamanda ‘Derin Galatasaray’dır, diyebiliriz.

2011 yılının Ocak ayında Türk Telekom Arena Stadı’nın açılışında Tayyip Erdoğan’ı yuhalattıran da, kulübün o dönemdeki başkanı Adnan Polat’ın koltuğunu kaybetmesi sürecini o geceki olayla birlikte başlatan da işte bu ‘Derin Galatasaray’dır.

Ünal Aysal’ı Galatasaray Başkanı yapan İnan Kıraç’tır.

Aysal, 1970-1972 arasında Koç Holding bünyesindeki Ram dış ticaret şirketinde ihracat koordinatörü olarak görev yapmıştı.

Koç Ailesi’nin mutemet adamıdır.

Aynı zamanda MİT eski Müsteşarı Şenkal Atasagun’un çok yakın arkadaşıdır.

Atasagun, Süleyman Demirel’in yakın akrabasıdır.

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nin 12 Ekim 2010’daki akademik yıl açılış töreninde İnan Kıraç, Süleyman Demirel ve Kemal Kılıçdaroğluüçlüsünün buluştuklarını sizlere hatırlatmak isterim.

Üniversite senatosu tarafından kendisine fahri doktora verilen İnan Kıraç gözyaşlarına hâkim olamamıştı.

İnan Kıraç’ın, Cüneyt Arcayürek’e 2011 Genel Seçimleri öncesinde “Güvenilir kaynaklardan bilgi aldım. CHP birinci parti olacak” dediğini, Arcayürek Cumhuriyet’teki köşesinde yazmıştı.

Seçim sonuçları İnan Kıraç’ı mahcup ederken, bu sözlerinin kehanet değil de aslında bir temenniyi yansıttığı o günlerde dile getirilmişti.

2011 Genel Seçimi’nde AK Parti’nin yüzde 50 oy alması en başta yaşlı kurtları yani baronları çok üzmüş, Doğan Medyası’nı da çok güç bir durumda bırakmıştı.


“İTİRAFÇI” AYDIN DOĞAN!

Doğan Holding yönetimini kızlarına devreden ve Onursal Başkan sıfatını alan Aydın Doğan, geçtiğimiz günlerde Doğan Grubu Yayın İlkeleri’nin uygulanmasını denetlemek üzere yapılan toplantıda konuştu ve son 10 yılın değerlendirmesi babında “itiraf” denilebilecek sözler sarf etti.

Aydın Doğan’ın dikkat çekici cümleleri şunlardı:

“Biz bağımsız ve tarafsız yayıncılık derken, kimileri bunu militan gazetecilikiçin bir vize olarak gördü. Bazı medya mensupları kendilerini kurumlarının üzerinde adeta bir hükmü şahsiyet olarak algılamaya başladı…”

Bu vesile ile Aydın Doğan’a “Bu bir itiraf değil midir?” diye sormak istiyorum.

Hukukta en büyük belge itiraftır.

Her itirafın yasal ve ahlaki sorumluluğu vardır.

Aydın Bey, bu itirafının hesabını nasıl vermeyi düşünüyor, acaba?

Aydın Doğan’ın yetiştirdiği, beslediği o “militanlar” yazdıkları yazılarla, attıkları manşetlerle muhtıralara, darbe hazırlıklarına, cuntalara çanak tuttular.

Yuvalar yıktılar.

İnsanların hayatlarını mahvettiler.

Köşeleri döndüler.

Boğaz manzaraları villaların sahibi oldular.

Fatih Çekirge’nin Doğan Grubu’ndan Uzan Grubu’na transfer olurken beş milyon dolar aldığını hepimiz biliyoruz.

Çekirge, Cem Uzan’ın Star’ında Doğan Grubu’na yaylım ateşi açmış bir gazeteci olarak, Uzan’lar battıktan sonra nasıl olmuş da yeniden Hürriyet Gazetesine dönebilmiştir?

Günümüzde Hürriyet’in hem yazarı hem yönetiminde etkin bir isim, üstelikErtuğrul Özkök’ün de damadıdır.

***

Emin Çölaşan’a açıktan 300-500 bin dolar gibi paralar verdiğini bizzat Aydın Doğan söylemiştir.

“Çölaşan’ı köşesini mevzi haline getirdiği için kendisinin kovduğunu” ifade eden Aydın Bey, hangi zorlayıcı sebeplerden dolayı maaş veya primler dışında yüklü miktarlarda paraları eski yazarı Emin Çölaşan’a vermiştir?

Fatih Çekirge de Emin Çölaşan da, Aydın Doğan’ın eseridir!

Bütün bunlar nasıl ilişkilerdir?


AYDIN BEY’İN “ŞANTAJCI MİLİTANLARI”

Aydın Doğan, şimdi ilkeli yayıncılık diye tutturmuş ama onun geçmiş karnesindeki notları kırık…

Hem de çok kırığı var…

Vakit gazetesini ‘susturmak’ için eski para ile 1 trilyon 355 milyar lira tazminat davası açan Aydın Bey’di.

Aydın Doğan, 2008 yılında “Başbakan Erdoğan benim sicil amirim değildir. Hilton olayını şantaj gibi kullanıyor” diye konuşuyordu.

Peki, 28 Şubat sürecinde Refahyol hükümetinin bazı bakanlarına ve kimi DYP milletvekillerine “istifa” etmelerini sağlamak amacıyla şantaj yapanlar Doğan Medyası’nın yöneticileri değil miydi?

Vatan Gazetesi Yazarı Can Ataklı, dönemin Turizm  Bakanı Bahattin Yücel’e Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök tarafından şantaj yapıldığını ve bunun üzerine o süreçte Yücel’in istifa ettiğini (2012 Şubat’ının son günü) CNN Türk’te katıldığı bir programda söyleyince ortalık karışmıştı.

Bahattin Yücel, zor durumda kalmış ve geri adım atmıştı.

Ne var ki, o dönemi benim gibi yakından bilenler kül yutmuyordu.

28 Şubat döneminde Tansu Çiller’in Başdanışmanı olan Hüseyin Kocabıyık da Doğan Medyası’nın meşhur bazı yazarlarının Çiller’in doktorundan eski başbakanın (muayenesinden elde edilen) çıplak fotoğraflarını çaldıklarını ve o fotoğrafların Çiller üzerinde tehdit unsuru olarak kullanılmak istendiğini, geçtiğimiz yılki bir röportajda açıklamıştı.

Bu örneklerden sonra, “Şantajcılık, Aydın Doğan’ın ‘militanlarının’ önde gelen vasıfları arasında değil miydi?” diye sormak istiyorum.

Doğan Medyası’nda sansürcülük de sistematiktir.

Bunun en ileri örneklerini Emin Çölaşan’ın 2007 yılında Hürriyet’ten gönderilmesi sürecinde gözlemiştik.

O ‘kavga’ esnasında Çölaşan, yazılarının Ertuğrul Özkök tarafından nasıl sansür edildiğini örneklerle anlatmıştı.

Hürriyet’teki sansür olayı, Çölaşan gibi isimlerle sınırlı kalmamıştı.

Basın meslek ilkelerini ihlal etmek, Doğan Medyası’nın neredeyse hayat tarzı gibidir.

Bütün bu anlattığım medya günahlarının, bugüne kadar hesabını vermemiş olan Aydın Doğan’ın şimdilerde sureta haktan görünerek meslek ilkelerinden bahsetmesi, bu konuda ne kadar titiz olduğunu söylemesi hiç de inandırıcı değildir.

AYDIN DOĞAN-MESUT YILMAZ İŞBİRLİĞİ

18 Haziran 2002’de Pamukbank’a el konulmasından önce dönemin BDDK yetkililerinin durumu gün be gün 
Mesut Yılmaz’a ve Aydın Doğan’a rapor ettikleri, Ergenekon iddianamesinin delilleri arasında yer almıştır.

2008 yılının Ağustos ayında medyaya yansıyan belgeler sayesinde, dönemin BDDK Başkan Yardımcısı’nın Çukurova Grubu’nun sahibi Mehmet Emin Karamehmet’e ait Pamukbank’a el koyma sürecinde Doğan Grubu ile paslaştığı ortaya çıkmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder