18 Aralık 2016 Pazar

Aziz Milletim,

Aziz Milletim,
Büyük TÜRKİYE Platformu olarak Ankara İstanbul ve İzmir toplantılarını yaptık.
14 Mayıs 2016'da İzmir toplantısında alınan karar gereği Büyük Türkiye Partisi'ni (Büyük Parti) 6/6/2016'da kurduk.
Ülkemiz bu süreçte ekonomik sosyal ve siyasal alanda sıkıntılar ve bir darbe teşebbüsü yaşadı.Terör tırmandı.
Vatandaş korkudan adım atamaz hale geldi.
Partimizin seçimlere girmesi için teşkilatlanmak zorundayız.
Bu konularda nedense başarılı olamadık.
Geçmişte Yolsuzlukla Mücadele Derneğini kurmam Ahtapotun Kolları ve Kurtlar Medyası kitaplarını yazmam bazı kişi ve odakları ürküttü.
Bu kimliklerin partinin önünde engel olduğunu üzülerek yaşadım.Partimin önünü açmak için Genel Başkanlıktan istifa ediyorum.İstifamı pazartesi günü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcığı Siyasi Büro'ya ileteceğim.
Genel Başkan Vekili olarak Taner Özgür'ü daha önce atamış ve paylaşmıştım.
Bugüne kadar emeği geçen herkese teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Tevfik Diker olarak her platformda vatan borcu ödemeye devam edeceğimi kamuoyunun bilmesini isterim.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Saygılarımla.
Tevfik DİKER


Özel NOT: İstifamı Partililer ve bazı önemli dostlar kabul etmediler.
Göreve devam ediyorum.

22 Kasım 2016 Salı

AKP'liler, *HDP ile birlikte PKK'lıları ŞARTLI SERBEST BIRAKAN yasaları MECLİSTEN çıkarmadı mı? *HDP ile birlikte APO'nun 10 maddelik mutabakat metnini DOLMABAHÇE' de okumadı mı? *PKK için HDP ile birlikte uyguladıkları AÇILIM POLİTİKALARININ mimarı değil mi? *İtirafçı PKK'lının düğününe giden AKEPELİ milletvekilli yok mu? Ve hatta o düğüne altın bilezik göndermediler mi?r. *PKK militanları için ANALAR AĞLAMASIN kampanyası düzenleyen AKİL ADAMLARA ve bu AKİL ADAMLARI görevlendirmediler mi? *ÇEKİLME sürecinde PKK militanlarına göz yumun talimatını vermediler mi? *40 BİN VATANDAŞIMIZIN ve BEBEK katili APO'nun yattığı İMRALI'NIN şartlarını iyileştirdiklerini söylemediler mi? *HABURDAN PKKLI militanların davul zurna eşliğinde yurda girmesine GÖZ yummadılar mı? *Diyardakır'da PKK'lı terörist şarkıcı ŞİVAN PERVER ile MEGRİ MEGRİ diye şarkılar söylemediler mi?.. *Habur'dan girip Suruç'tan çıkarak Kobani'ye giden PKK/PYD konvoyuna izin vermediler mi? *** Bu soruları Anayasa'dan kaynaklanan haklarımı duyarlı bir vatandaş ve Genel Başkan olarak kamu adına soruyorum. Cevap bekliyorum. Uyan Türkiyem uyan. Maskeli Baloda dans edenleri izlemeyin. Bir gerçeği göz ardı etmeyin. F.Gülen ve RTE 'de Din-Dinarlık ekseninde söylemler kullanıyorlar. Ülkemiz,Rejim, İslam zor günler yaşıyor. SEVR yanlıları Global Emperyalist güçler ve işbirlikçileri ülkemizin üzerine çöktüler. İçeriden ve dışarıdan kuşatıldık. ALLAH yar ve yardımcımız olsun. Tevfik DİKER Büyük Türkiye Partisi Genel Başkanı.

AKP ve HDPKK

AKP'liler,

*HDP ile birlikte PKK'lıları ŞARTLI SERBEST BIRAKAN yasaları MECLİSTEN çıkarmadı mı?

*HDP ile birlikte APO'nun 10 maddelik mutabakat metnini DOLMABAHÇE' de okumadı mı?

*PKK için HDP ile birlikte uyguladıkları AÇILIM POLİTİKALARININ mimarı değil mi?

*İtirafçı PKK'lının düğününe giden AKEPELİ milletvekilli yok mu? Ve hatta o düğüne altın bilezik göndermediler mi?r.

*PKK militanları için ANALAR AĞLAMASIN kampanyası düzenleyen AKİL ADAMLARA ve bu AKİL ADAMLARI görevlendirmediler mi?

*ÇEKİLME sürecinde PKK militanlarına göz yumun talimatını vermediler mi?

*40 BİN VATANDAŞIMIZIN ve BEBEK katili APO'nun yattığı İMRALI'NIN şartlarını iyileştirdiklerini söylemediler mi?

*HABURDAN PKKLI militanların davul zurna eşliğinde yurda girmesine GÖZ yummadılar mı?

*Diyardakır'da PKK'lı terörist şarkıcı ŞİVAN PERVER ile MEGRİ MEGRİ diye şarkılar söylemediler mi?..

*Habur'dan girip Suruç'tan çıkarak Kobani'ye giden PKK/PYD konvoyuna izin vermediler mi?
***
Bu soruları Anayasa'dan kaynaklanan haklarımı duyarlı bir vatandaş ve Genel Başkan olarak kamu adına soruyorum.
Cevap bekliyorum.
Uyan Türkiyem uyan.
Maskeli Baloda dans edenleri izlemeyin.
Bir gerçeği göz ardı etmeyin.
F.Gülen ve RTE 'de Din-Dinarlık ekseninde söylemler kullanıyorlar.
Ülkemiz,Rejim, İslam zor günler yaşıyor.
SEVR yanlıları Global Emperyalist güçler ve işbirlikçileri ülkemizin üzerine çöktüler.
İçeriden ve dışarıdan kuşatıldık.
ALLAH yar ve yardımcımız olsun.
Tevfik DİKER
Büyük Türkiye Partisi Genel Başkanı.

21 Kasım 2016 Pazartesi

PKK bu silahları nereden buluyor!




PKK bu silahları nereden buluyor!
19 Ağustos 2011, 12:36
Terör örgütü PKK'nın elindeki silahların menşei ile ilgili yapılan çalışmalarda, bu silahların genel olarak Rus, Çin, ABD, Alman, Belçika ve Fransız yapımı olduğu belirlendi. Genelkurmay Başkanlığı'nın bu konuda yaptığı bir çalışmaya göre, terör örgütü 8 ayrı ülke tarafından üretilen farklı mayın kullanıyor. Bu mayınlar içinde en büyük payı İtalyan mayınları.
Emekli Yarbay Tevfik Diker'in verdiği bilgiye göre terör örgütünün cephanelik listesi şöyle:
Kaleşnikoflar: Ele geçirilen ve menşei tam olarak belirlenen 4 bin 500 Kaleşnikof'un (AK-47) yüzde 71,6'sı Rusya, yüzde 14,7'si Çin, yüzde 3,6'sı Macaristan, yüzde 3,6'sı da Bulgaristan orijinli.
Kanaslar: Ele geçirilen toplam 5 bin 713 suikast silahı Kanas, BKC, Dragunov, Arbiki, G-3, M-16, G-1, mavzer gibi silahlardan 959'unun menşei tam olarak belirlendi. Bunların yüzde 45,2'sinin Rusya, yüzde 13,2'sinin İngiltere, yüzde 9,4'ünün de ABD orijinli olduğu saptandı.
Roketler: PKK'nın eylemlerde de yaygın olarak kullandığı roketlerden ele geçirilen bin 610'u üzerinde inceleme yapıldı. Bunlardan ancak 313'ünün menşei belirlenebildi. Bunların da yüzde 85'inin Rusya, yüzde 5,4'ünün Irak, yüzde 2.5'inin Çin menşeli olduğu anlaşıldı.
Tabancalar: 2 bin 885 tabanca ve makineli tabancadan 2 bin 208'inin menşei belirlendi. Bu silahların yüzde 21,9'u eski Çekoslovakya, yüzde 20,2'si İspanya, yüzde 19,8'iİtalyaorijinli çıktı.
El bombaları: 3 bin 490 el bombasından 136'sının menşei belirlendi. Bunların yüzde 72'sinin Rusya, yüzde 19,8'inin ABD, yüzde 8'inin ise Alman menşeli olduğu görüldü.
Mayınlar: Bulunan 11 bin 568 mayından 8 bin 15'inin menşei araştırması sonuçlandı. Bu mayınların yüzde 60,8'i İtalya, yüzde 28,3'ü Rusya, yüzde 6,2'si Almanya kaynaklı. Tevfik DİKER
http://www.mynet.com/haber/guncel/pkk-bu-silahlari-nereden-buluyor-587766-1
Özel Not: Bu açıklamayı 2011'de yapmıştım.

SİYASET ve İSLAM İSTİSMARI...


SİYASET ve İSLAM İSTİSMARI...
Bazıları siyasi çıkarları için Yüce Dinimiz İslamı istismar ediyor.
Dinimizi adeta tekeline alıyor.
ERDOĞANİST olmazsan KAFİR muamelesi yapmaya başladılar.
***
Aziz Kardeşlerim,
SADATI KİRAM’larla, ALLAH DOSTLARIYLA,SEYYİDLERLE ve MÜBAREKLER ile temaslarımda İslam ve Kuran- Farz ve Sünnet- Namaz ve TÖVBE konuları dışında bir konu konuşulmadı.
“Dinimiz İslam’ı hak ettiği şekilde yaşamak ” dışında bir konu gündeme gelmedi.
Mübareke arzu ettiğinde sadece bilgi sunulur.
***
Camiyi- Kışlayı- Mektebi siyasetin merkezi yapmak çöküş ve parçalanmadır.,
Nitekim, FETÖ Lideriyle 12 yıl siyasi ve diğer çıkarları için yan yana uyuyanlar ne istedilerse verenler ülkeye, demokrasiye İslam’a hizmet etmediler.
Darbeye sebep oldular.
Bu kötü tablodan DİNDAR olduğunu sanan binlerce vatandaş zarar gördü.
Şehitler verildi.
Bütün bunlara rağmen hala birileri SOFİYİM ama Erdoğanist’im derse yanlış tadır.
AKP’de Ermeni Kökenli ve Alevi Milletvekili yok mu?
Demokrasilerde Kitle Partilerinde her kesimden kişi olabilir.
Ama buna rağmen Dindar ve İslam Partisi biziz Liderimiz MEHDİ’dir diyemezsiniz.
Allah bilendir.
ALLAH’a emanet olun.
Saygılarımla.
Tevfik DİKER

***
Allah'ın verdiği kullanın dediği aklını FG ve RTE'ye kayıtsız şartsız tahsis ederek adeta ipotek edenlere ne denir?
Trol veya Zombi denir.

***
Global Emperyalizm Türkiye için düğmeye bastı 
AKMHP ve CHDP'li 2 bloklu Tam Başkanlık Cumhurbaşkanı Sistemine geçin Atatürk'ü unutun.Dedi

***
Son Nokta...
Yolsuzlukta
Tecavüz ve tacizde
İflasta
Cezaevlerinde dolulukta
Zirvedeyiz.
İktidarda 14 yıldır Dindar- Muhafazakar AKP tek başına iş başında

31 Ekim 2016 Pazartesi

ÜLKEYİ KRAVATLI EŞKIYALAR SOYDU…

ÜLKEYİ KRAVATLI EŞKIYALAR SOYDU…

Yolsuzlukla Mücadele siyasilerin birbirlerini tasfiye aracı yapılmamalıdır.
Kamu kaynaklarının hortumlanmasına mani olacak şeffaf ve hukuk içinde kalınarak bir sistem kurulmalıdır.
Yolsuzluklardan canı yanan ve bıkan herkes, her kurum ve oluşum yolsuzlukla mücadele için elini taşın altına koymalıdır.
Ülkemizde ne acı ki bazı rektörlerin, profesörlerin, paşaların, amirallerin, yargı mensuplarının medya patronlarının, STK. Liderlerinin ve bakanların adları medyada yolsuzlukla anılmış gazete manşetlerini ve TV ekranlarını süslemiştir.
Bu tabloya baktığımızda ülkemizde hortumcuların kravatlı eşkıyalar olduğunu söyleyebiliriz.
Yolsuzluklar Cumhuriyetimizi kemiren birer virüstür.
Yolsuzlukla Mücadele ideolojik ve partizanlık penceresinden bakılacak bir durum değildir.
Hiç bir kimse benim hırsızım iyidir diyemez.
Bugüne kadar her siyasi iktidar döneminde ne yazık ki yolsuzluklar yaşanmıştır.
İLKSAN-İSKİ-KOKSKOTAS- LOCKHEAD-KAYIP TRİLYON dosyaları,Kutu Kutu dolarlar, Reza Zarrab'lar, Batık Bankalar ile Yüce Divan'da yargılanan başbakanlar ve bakanlar hala unutulmamıştır.
***
Özel Not: Bu açıklamayı beni yapmak zorunda bırakan durum ve olay; Başbakan Binali Yıldırım'ın ilk iş olarak Yolsuzlukla Mücadele Kurulunu kaldırmasıdır.

Tevfik DİKER
19-20.Dönem Milletvekili
Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Başkanı
Araştırmacı-Yazar
Büyük Türkiye Partisi Genel Başkanı
0 532 585 96 25

30 Ekim 2016 Pazar

BAŞKANLIK SİSTEMİ ve VATANA İHANET...
BAŞKANLIK sistemini ABD, İNGİLTERE ve İSRAİL'in bir dayatması ve amaçlarının ise TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ eyaletlere bölerek YIKMAK olduğunu ilk ifade eden RTE'dir.
Aynı RTE, şimdi Başkanlık çare diyor.
Hangi RTE'ye inanalım?
***
Buradan açık seçik ilan ediyorum.
Başkanlık Sistemi isteyenler; bir gün hepsi ya KANDIRILDIK diye AF ve ÖZÜR dileyecekler yada VATANA İHANETTEN yargılanacaklar.
Tıpkı FETÖ terör örgütünde olduğu gibi.
Buradan TÜRK MİLLETİNE sesleniyorum.
Daha dün HOCA EFENDİ dedikleri bir CAHİLE inanarak peşinden giden KANDIRILMIŞ İNSANLARA inanıp da sakın ha BAŞKANLIK diye tutturmayın.
Yarın ÜLKE BÖLÜNDÜĞÜNDE sizlerde HESAP VERME durumunda kalabilirsiniz.
Benden uyarması...
***
Başkanlığı  Bebek katili Öcalan'da istiyor.
Bu konudaki linki aşağıda paylaştım.
http://www.hurriyet.com.tr/ocalan-dan-baskanlik-sistemi-icin-kritik-mesaj-23403200

27 Ekim 2016 Perşembe

CUMHURBAŞKANI YALAN SÖYLER Mİ?

Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, Bugün FETÖ için; "2010 yılından itibaren bu yapıya karşı tavır almaya başladığımda yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım” Dedi.
Bu doğru değildir.
Bir Cumhurbaşkanı millete doğruyu söylemek zorundadır.
Yalan şık olmaz.
***
İşte Doğrular.
Tarih. 14 Mayıs 2011
“MHP’nin bir defa Hocaefendi’ye saldırısı gerçekten bana göre ihanet derecesindedir. Çok çirkin bir şey. Hocaefendi işi gücü bırakmış da Bahçeli ile mi uğraşacak? Bir defa onun bulunduğu makam, meşgalesi böyle bir şeye müsaade etmez. Çok çirkin, çok ayıp. Ben bunu ihanet derecesinde kınıyorum. Burada Bahçeli’nin kendisini çek etmesi, kendiyle uğraşması lazım. Ben inanıyorum ki aklıselim sahibi ülkücü kardeşlerim de bunun bu yaptıklarından ciddi manada rahatsızlar. Böyle bir yaklaşım olmaz”
Tarih 15 Haziran 2012
10. Türkçe Olimpiyatlarında bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan “Biz gurbette olup şu vatan topraklarının hasreti içiresinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun içinde biz garipliğe tahammül edemeyiz. Bu sıla hasreti bitmelidir. Bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu anki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret diyelim”
Tarih 25 Aralık 2012
Tayyip Erdoğan Samanyolu’nun 20. Yılı kutlamalarında Fethullah Gülen’in şiirlerinden oluşan ‘Kırık Mızrap’ konserine mesaj gönderdi:
“Bu vesileyle etkinlik kapsamında muhterem Fethullah Gülen’in gönül yolculuğunu anlatan Kırık Mızrap eserinin güzide sanatçılarımız tarafından musiki eşliğinde yorumlanacak olmasını da heyecan verici bulduğumu ifade etmek isterim. Muhterem Fethullah Gülen’e gönül telinden süzerek inşa ettiği tüm o mısralar için; o mısraları musiki ile buluşturarak farklı bir güzellik katan sanatçılarımıza da emekleri için ayrıca teşekkür ediyor, ellerine, dillerine, gönüllerine sağlık diyorum”
Tarih 22 Mayıs 2013
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD temasları esnasında kendisinin de Fethullah Gülen’e ziyaret yaptığını açıkladı. TRT’den yayınlanan bu röportajda Bülent Arınç “Başbakan bizden ‘sevgilerimi iletin, bir emri olur mu, tavsiyeleri olur mu’ öğren dedi. 3 saate yakın birlikte olduk” dedi. Arınç’ın açıklmaları şöyleydi;
Sayın Başbakanımıza da gitmeden önce konuyu açtım, ‘fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz, uygun görür müsünüz ‘ dedim. Çok memnun oldu. Hatta ‘keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek’ dedi. Ama programları çok yoğundu. Bu programlardan fırsat bulup da böyle bir mesafeli ziyaret olabilir miydi O, pek ihtimal vermedi. Ama ‘selamlarımızı, sevgilerimizi götürürsünüz. Özellikle birinci gün boş olacak. Mümkünse 15’inde bu ziyareti yapabilirsiniz’ demişti. Biz 15’inde oradaydık eşimle birlikte. Bizi aldılar dostlarımız, arkadaşlarımız, Hoca Efendi’yi bulunduğu yerde ziyarete götürdüler.
Başbakan Erdoğan da selamlarını, sevgilerini, iyi dileklerini iletmesini istedi. (Bizden bir emirleri olur mu bir tavsiyeleri olur mu Onu da öğren) dedi. Şüphesiz, son zamanlarda çok fazlasıyla speküle edilmiş, bazı konular üzerinde yazılıyor, çiziliyor. Bunları belki kendisine birinci ağızdan sormak, o konularda bir önerisi bir tavsiyesi varsa, veya bizim farkında olmadığımız herhangi bir yanlışımız varsa bu konularda da bizi aydınlatmasını rica etmekti
Tarih 24 Ekim 2013
Fethullah Gülen tansiyona bağlı ritm bozukluğu sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Tayyip Erdoğan Fethullah Gülen’i aradı. 28 Ekim 2013’te Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Fethullah Gülen ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinin ayrıntılarını yazdı. Kendisine geçmiş olsun telefonu açan Erdoğan ile görüşen Gülen, Başbakan Erdoğan’a övgü dolu sözler söylüyor. Ekrem Dumanlı’nın yazısından bir kısım:
“İnsanın içi burkuluyor, boğazı düğümleniyor böyle durumlarda. (…) Neyse ki hastaneden müspet haberler geliyor, “Durumu kontrol altında” deniyor. Kaygıları gidermek mümkün değil yine de. Arayan arayana. Merak, endişe, ıstırap…İlk arayanlardan biri Başbakan Tayyip Erdoğan’dı. Zarif bir ses tonuyla ‘geçmiş olsun’ dileklerinde bulundu. Hocaefendi de aynı zarafetle Sayın Başbakan’ın hatırını sordu, “Zahmet buyurdunuz…” dedi. Söz sırası dualaşmaya gelmişti. İkisi de hem dua istedi birbirinden, hem dua ettiler birbirlerine. Görülmeye, duyulmaya, düşünmeye değer bir tabloydu. Uzaktan bu manzarayı izleyebilseydiniz, eminim, “Yahu işgüzarlar! Artık aradan çekilin ki fitne ateşi sönsün!” diyecektiniz. Öyle samimi, öyle halisane bir iletişim vardı ortada…
Görüşme bitince Hocaefendi, “Sesi çok güzel geliyordu…” dedi. O sesteki duruluk ve içtenliği birkaç kez anlattı arkadaşlarına. Sonra dua etti bol bol”
Kaynak: GAZETEPORT
ŞOK-ŞOK-ŞOK Vatana İhanet Budur!...


Genelkurmay Eski Başkanı,
Işık Koşaner, TBMM Darbe Araştırma Komisyonunda  'Kozmik Odaya girilmesiyle ülkemizin işgal edilmesi halinde direnişi organize edecek kişilerin çok gizli listesi deşifre oldu' dedi.
Buna sebep olanlar Yüce Divan'da yargılanmalı.
Vatana İhanet budur.
***
Gazeteciyi, Hakimi, Savcıyı, Askeri, Öğretmeni tutukla ama siyasetçiyi özellikle Fetöcü ByLock'cu AKP' liye dokunma.
Bu mu adalet?
***
MHP Gnl Bşk. Yrdc.S.Yalçın,"Mevcut fiili durum böyle devam ederse yeni Darbe Girişimi yaşanabilir Başkanlık Sistemine geçilmeli" demiş.
YUH.
ALLAH aşkına bu adamlar bizi akılsız mı sanıyor?

26 Ekim 2016 Çarşamba

Kimin eli kimin cebinde!...
(Bu makale 2013' te www.eurovizyon.co.uk ta yayınlanmıştı)

Fethullah Gülen Hocaefendi, 9 Şubat 1998 tarihinde Vatikan’da Papa 2. Jean Paul’le görüştü.
Yanında, Zaman Gazetesi’nin eski sahibi Alaattin Kaya ile yine Zaman Gazetesi’nin eski Genel Müdürü İlhan İşbilen de vardı.
Bu görüşmede Papa’ya sunduğu mektupta Gülen şöyle diyordu:
“Pek muhterem Papa cenapları,
Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatıâlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler arası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.
İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır…”

***

Bu satırlar “Dinlerarası Diyalog” çalışmalarının bir Vatikan Projesi olduğunu beyan etmektedir.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Vatikan Projesi’nin parçası olmaktan dolayı memnuniyet duyması” çok dikkat çekici bir durumdur.
28 Ekim 1965’te Papa 6. Paul’ün onayıyla ilan edilen bu proje “Papalığın 3. bin yıl hedefi” olarak açıklanmıştır.
Vatikan’dan 1990 yılı sonunda deklare edilen “Redemptoris Missio” adlı genelgede şöyle denilmektedir:
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.”
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Papa’ya mektubunda “Tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz” dediği, işte bu misyondur!
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bir süre önce yaptığı açıklamada “Dinlerarası diyalog olmaz. Sadece din adamları arasında bir diyalog olabilir” demiştir.
Gülen Cemaati’nin, Vatikan’ın “Dinler arası Diyalog” projesinde yer almakta yıllardır ısrar etmesinin sebebi merak konusudur.

***

2014 yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul adayı olması beklenen Mustafa Sarıgül’ün Gülen Cemaati tarafından destekleneceği sır değildir.
Baronlar Baronu Rahmi Koç’un koordine ettiği siyasi proje Mustafa Sarıgül üzerine kuruludur.
Sarıgül’ün geçen yıl ABD’de bu çerçevede yaptığı kimi temaslar Rahmi Koç sayesinde gerçekleşmiştir.
Ekim 2012’de, Mustafa Sarıgül Harvard Üniversitesi’nde“Kültürlerarası Diyalog Ortadoğu Barışı ve Yerel Yönetimler” başlıklı bir konferans vermiştir.
Yine 2012’nin Kasım ayında Mustafa Sarıgül’e Vatikan’ın en büyük liderlik nişanı verilmiştir.
Nişanı, Mustafa Sarıgül’e Papa’yı temsilen Türkiye’ye gelen Kardinal Kurt Koch takmıştır.

***  

Fethullah Gülen Hocaefendi, 9 Ekim 1997’de önde gelen Yahudi örgütü olan ADL’nin (Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman’la buluşmuştur.
Bu görüşmede de yanında Alaattin Kaya vardı.
Alaattin Kaya, Cemaat adına Amerika’daki Yahudi lobisiyle görüşmeler yapan isimlerdendir.
Gülen, henüz Türkiye’de olduğu dönemde 12 Mart 1998’de Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti’ni kabul etmişti!
O dönemde üç günlük bir ziyaret için Türkiye’ye gelen Yahudi heyeti Ankara’da dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, TBMM Başkanı Hikmet Çetin ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’le görüşmüştür.
28 Şubat sürecinin önde gelen generallerinden Çevik Bir 28 Şubat 1997’nin öncesinde ve sonrasında İsrail’i adeta suyolu yapmıştı.
28 Şubat sürecinde Erbakan’ın değil askerlerin yanında yer alan ve Nisan 1997’de Refahyol’a “Beceremediniz gidin!” diyen Fethullah Gülen’in 28 Şubat sürecinde Çevik Bir’e yazdığı ileri derecede övgü dolu satırları unutmamız mümkün değildir.

***

Fethullah Gülen Hocaefendi 25 Şubat 1998 tarihinde de İstanbul’da İsrail Başhahamı Eliyahu Bakshi Doron’la görüşmüştür.
Akit Gazetesi’ndeki köşesinde bu görüşmeden söz eden Hasan Karakaya şunları yazmıştır:

“Amerika kaynaklı The Atlantic dergisi Fethullah Hocaefendi’nin, Antisemitizm ve Yahudilerle ilgili görüşlerini yayınlamıştı...
The Atlantic’in, “Antisemitist” olup olmadığı şeklindeki sorusu üzerine Fethullah Hocaefendi; ‘daha önce Kur’an ayetlerini yanlış anladığını’ söyleyerek, sonradan ‘Yahudilere dair bakışının değiştiğini’ açıklamıştı.

Hocaefendi, aynen şöyle demişti:
‘Kemali samimiyetle itiraf etmek lazım ki (Yahudilerle ilgili) ayet ve hadisleri yanlış anlamış ve yaptığım izahlarda yanılmış, olabilirim. Şunu anladım ve daha sonra belirttim ki Kur’an’da veya sünnette yer alan (Yahudilere yönelik) eleştiri ve lanetlemeler belli bir inanca bağlı insanlara değil, herhangi bir insanda olacak karakteristliğe yapılıyor.’

Dergi İsrail Başhahamı Eliyahu Bakshi Doron’un 25 Şubat 1998 tarihinde İstanbul’da Fethullah Hocaefendi’yi ziyareti sırasında çekilmiş bir fotoğrafı da arşivden bulup yayınlamıştı...

Fotoğrafta, Başhaham Doron, Hocaefendi’ye ‘bir çini vazo’ hediye ederken görülüyordu. Siz olsanız sormaz mısınız;

Hocaefendi, ‘İsrail’e duyduğu sempati’ sebebiyle mi değiştirdi ‘bakış’ını?...

‘Hükümet’le çatışma’ içine girmesi, ‘İsrail’le çatışma olmasın’ diye mi?...İyi de…İsrail’e bu ‘hoşgörü’ niye?..
Bir ‘beklenti’ mi var, Yoksa ‘korku ve endişe’ mi?..
Ya da, ‘kuşatılmışlık’ mı?...”
(Akit, 28 Kasım 2013)

***  

Cemaat mensubu Emre Uslu 24 Kasım 2013 tarihli Today’s Zaman’daki yazısında “Hükümet-Cemaat kavgasının birinci sebebi” olarak…
“Hükümet’in İsrail’le olan sorunlu ilişkilerinin Gülen hareketi içinde meydana getirdiği hoşnutsuzluğu” saymıştır!
Uslu’nun bu yazısı, Cemaat-İsrail ilişkilerinin hangi boyutta olduğunun, Cemaat’in Ankara yerine Tel Aviv’in politikalarını tercih ettiğinin açıkça ifade edilmesidir.
Cemaat, Ankara’nın Tel Aviv’in karşısında kararlı ve dik duruşundan rahatsızdır. Türkiye’nin İsrail’den bağımsız davranmasından rahatsızdır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, İsrail’in Mavi Marmara katliamının ardından “İsrail’in otoritesine karşı çıkılmaz” dediğini ve Tel Aviv’in yanında yer aldığını hatırlıyoruz!
İsrail devletinin “uluslar arası sularda” gerçekleştirdiği terör saldırısına, uluslar arası hukuka tecavüzüne karşı Cemaat’in ve Fethullah Gülen’in malum tavrı asla kabul edilemez.
Başbakan’ın Gezi Kalkışması’nı yapanlara “Çapulcu” demesini kınayan Gülen İsrail’in Filistinlileri katletmesi karşısında yıllardır suskundur.
Türkiye’nin değil İsrail’in yanında yer almak ve İsrail’le uyumlu çizginin ısrarla devam ettirilmesi Gülen Cemaati için vahim bir durumdur.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Mayıs 2010 tarihinde bu görevine atandığında İsrail devleti tepki göstermişti…
Üç yıldır Cemaat’in ve Cemaat mensubu bazı yazarların Hakan Fidan’ı hedef alan “yıpratmaya yönelik” çabaları herkesçe bilinmektedir. 7 Şubat 2012’deki MİT Krizi’nde de Fidan hedefteydi. Cemaat Medyası o tarihteki bir anlamda “sivil darbe girişimi” olan operasyonu ısrarla desteklemişti.
Today’s Zaman ve Taraf yazarı olan Emre Uslu’nun MİT’e yönelik hasmane tavrı ve MİT’le ilgili hakikat dışı beyanları da bilinmektedir.
CIA ile bağlantılı Jamestown Vakfı’nda çalışmış olan Emre Uslu, ABD ve İsrail’i asla eleştirmeyen bir yazardır ve bu iki devletin politikalarının hızlı destekçisidir.
Emre Uslu Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan’ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde de görev yapmıştır!
ABA Et’in sahibi Murat Akhan…
Bedrettin Dalan’ın kuzenidir.
Akhan ve Dalan, teyze çocuklarıdır.
Murat Akhan, Cemaat’in Mütevelli Heyeti’nde yer alan bir işadamıdır.
Bedrettin Dalan, İstanbul Belediye Başkanı iken (1984-1989) Türkiye’deki önde gelen işadamlarından Mustafa Süzer’in 1987 yılında başlayan ve çok tartışılmış olan Gökkafes inşaatına ruhsat veren isimdir.
Dalan ve Süzer uzun yıllardır birbirine çok yakındır.
Süzer Grubu Onursal Başkanı Mustafa Süzer Cemaat’e ait “Fatih Koleji Sami Çakır Fen ve Anadolu Lisesi’nin” temelini atmıştır.
Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan da Mustafa Süzer Vakfı Mütevelli Heyeti üyesidir.
Ergenekon davası hükümlüsü Mehmet Haberal tahliye olduktan sonra Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan’ı ziyaret etmiştir.
Mustafa Süzer’le Alaattin Kaya çok yakındır.
Mehmet Haberal’la Bedrettin Dalan da birbirine çok yakın iki isimdir.

***

Gülen Hocaefendi’nin Zabitleri

Fethullah Gülen Hocaefendi, “Küçük Dünyam” adlı kitabının 45. sayfasında, 1950’li yılların ikinci yarısındaki kimi hatıralarını anlatırken Erzurum’da karşılaştığı Esad Keşafoğlu adlı bir üsteğmenden bahseder.
Esad Keşafoğlu’nun “Özel Harp Dairesi elemanı olduğu” yolunda son yıllarda kuvvetli iddialar dile getirilmektedir.
Gülen, henüz çok genç yaşta Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’ni kurmuştur.
Erzurum’da kurulan bu dernek, Komünizmle Mücadele Derneği’nin Türkiye’de ilk kurulan şubeleri arasında yer alır.
NATO’nun Komünizmle Mücadele Konsepti’nin ne denli sorunlu olduğu yıllar içinde açıkça görülmüştür.
1950’li yıllarda farklı adlar altında Avrupa’daki NATO ülkelerinde faaliyete geçen “komünizmle mücadele” konseptindeki çeşitli kuruluş ve derneklere ABD’nin parasal destek sağladığı sonradan ortaya çıkmıştır.

***

Fethullah Gülen’in, Cemaat’e ait Sızıntı Dergisi’nde 12 Eylül darbesini candan destekleyen yazısı (Ekim 1980) hepimizin malumudur.
Gülen’in Evren’e yönelik sitayişkâr sözlerini de biliyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “arandığı” yıllarda (1980-1986) Cemaat’inin serpilmeye büyümeye başlaması ilginç bir durumdur. Nisan 1986’da İstanbul Çamlıca’daki bir vaazla “ortaya çıkan” Fethullah Gülen hakkındaki takibat sonlandırılmıştır.
Fethullah Gülen’in 1990’lı yıllarda Harp Okulları’ndan mezun olan Cemaat’e mensup teğmenlere, TSK’daki geleneksel törenlerden sonra- dar dairede ve gizlice bir “yıldız takma” töreni daha yaptırdığı ciddi biçimde iddia edilmektedir.
“Başkomutan” sıfatıyla Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın Hava Harp Okulu’nda onur konuğu olarak katıldığı yıldız takma törenleri uzun yıllardan beri yapılmaktadır.
1990’lı yıllarda, o törenlerin sonrasında Cemaat’e ait bir binada Gülen’in “zabitlerine” ikinci bir tören düzenlenerek “Kep içinde yıldızların Hocaefendi’ye sunulmuş olduğu” öne sürülmektedir.
Bu durumda Fethullah Gülen Hocaefendi “Başkomutan” mı olmaktadır?

***

Türkiye’de çok sayıda Cemaat veya Tarikat vardır.
Hangisi Gülen Cemaati kadar siyasetin içindedir?
Hangisi devlette, bürokraside bu denli kadrolaşmıştır?
Hangisinin bu kadar geniş bir medya ağı vardır?
Hangisinin bankası vardır?
Hangisi 30 milyar dolar gibi çok büyük bir paraya hükmetmektedir?
Hangisi ABD ve İsrail ile böyle sıkı fıkıdır?
Hangisi, Yeni Türkiye’ye karşı ABD ve İsrail’in yanında yer almaktadır?

25 Ekim 2016 Salı




Acı ama gerçek.
Uyan Türkiye.
FETÖ' nün Zabitleri biliniyordu..

9/03/2014' de bu makaleyi yazdım.
Cumhurbaşkanı- Başbakan ve Genkur Başkanı bilgi istemedi.
Acı ama gerçek bu.

***
GÜLEN’İN ZABİTLERİ
Peygamber Ocağı TSK’daki darbeci, cuntacı, hortumcu ve paralel yapı mensubu tüm ayrık otları temizlenmelidir.
TSK içindeki paralel yapılanmanın izi sürülecek olursa 1980’li yılların ortalarına kadar gitmek gerekir.
O yıllardan itibaren askeri lise sınav sorularının Cemaat mensubu adaylara gizlice verildiği öne sürülmektedir.
Günümüzde TSK’daki albayların yüzde 10’unun, binbaşıların ise yüzde 40’ının Cemaat mensubu olduğu yolunda ciddi iddialar medyaya yansımıştır.
General ve amirallerden sayısı çok az da olsa tümgeneral seviyesinde cemaat yanlısı olanların varlığı da iddia edilmektedir.
TSK’daki kuvvet komutanlıklarına paralel olarak Cemaat’teki Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri veya Deniz Kuvvetleri vs. imamları vardır.
Bu imamlar asker kökenli değildir.
Cemaat’in üst düzey abileri bu paralel branşlara bakmaktadır!
Yıllar yılı TSK’daki Cemaat mensuplarının sayısını artırarak kadrolaşma ve etkinlik tesis etme yoluna gitmişlerdir.
F.Gülen’in 1990’lı yıllarda Harp Okulları’ndan mezun olan Cemaat’e mensup teğmenlere TSK’daki geleneksel törenlerden hemen sonra “dar dairede ve gizlice” paralel bir yıldız takma töreni yaptırdığı Cemaat içi kaynaklarca ciddi biçimde iddia edilmektedir.
Başkomutan sıfatıyla Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Hava Harp Okulu’nda onur konuğu olarak katıldığı yıldız takma törenleri uzun yıllardan beri yapılmaktadır.
1990’lı yıllarda, o törenlerin sonrasında Cemaat’e ait bazı binalarda Gülen’in “zabitlerine” ikinci bir tören düzenlediği ve “Kep içindeki yıldızların Hocaefendi’ye sunulduğu” öne sürülmektedir.
Durum böyleyken, Gülen’in “Başkomutan” olarak muamele gördüğü anlaşılmaktadır.

Bu paralel törenlerin o dönemde birkaç şehirde yapıldığı, daha ziyade İstanbul Altunizade’de Gülen’in Türkiye’de iken kaldığı binanın beşinci katında gerçekleştirildiği ifade edilmektedir.
Gizli tutulan bu dar kapsamlı törenlere Cemaat’in en etkili isimlerinin başında gelen M.Ö. ile Gülen’in özel doktoru K.Ü ve yine çok etkili Cemaat abilerinden olan İ.B’nin de katılmış oldukları dile getirilmektedir.
*** *** ***
Şayet 17 Aralık ve 25 Aralık 2013 tarihlerindeki darbe girişimi başarılı olsaydı,
Darbe birkaç aşamalı olarak içinde bulunduğumuz 2014 Mart ayında tamamlanacak...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tasfiyesinin yanı sıra Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel de görevden uzaklaştırılacaktı.
Tarafıma ulaşan sağlam ve güvenilir bilgilere göre orgeneral ve korgeneral seviyesinde bulunan bütün yüksek rütbeli askerler de tasfiye edilecek, Genelkurmay Başkanlığı’na bir Tümgeneral getirilecekti.
*** *** ***
Bundan önceki yazımda,
Üst düzey bir cemaat mensubunun..
2008 yılı yazında Pensilvanya’ya giderek, Gülen’e Cemaat’in Himmet paralarından 150 milyon TL’nin (Eski parayla 150 trilyon) hortumlandığını belgelerle ispatladığının..
İddia edildiğini yazmıştım.
“Yolsuzluk konusunda hassas olması gereken F. Gülen, bu kişinin (R.U.) ortaya koyduğu hakiki belgelere neden yüz çevirmiştir?” diye de sormuştum.
R.U. adlı önde gelen cemaat yetkilisinin olaydan sonra apar topar cemaat içinde kızak bir göreve tayin edildiğine de yine bu yazımda yer vermiştim.
Tarafıma ulaşan sağlam bilgilere göre R.U. adlı yetkili kişinin sonuçsuz kalan o ziyarette Gülen’e “Cemaat’in çok önemli ismi M.Ö.’yü şikâyet ettiği” iddia edilmektedir.
*** *** ***
1984’ten bu yana başta üniversite sınavları ve askeri okullar olmak üzere birçok merkezi sınavın soru kitapçıklarının çalındığı ciddi biçimde dile getirilmekte bu konudaki iddialar gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır.
Bu duruma tanıklık etmiş olan muhtelif kişiler, medyaya konuşmakta ve paralel yapıdan şikâyet etmektedirler.
Çalınan soru kitapçıkları, Türkiye’de hırsızlıktan veya yolsuzluktan sayılmıyor mu?
Bu soruyu Yolsuzlukla Mücadele Derneği Kurucu Genel Başkanı kimliğimle Anayasa’ dan kaynaklanan hakkımı kamu adına kullanarak duyarlı bir vatandaş olarak soruyorum.
2010 yılındaki KPSS sınav yolsuzluğu hatırlardadır.
Haftalarca hatta aylarca kamuoyunda tartışılmıştır.
KPSS’de soruların çalınması skandalını araştıran Savcılık, ÖSYM bilgisayarlarından sınav bilgilerinin başkalarıyla paylaşıldığını tespit etmiştir.
Bu konudaki haberler medyada yer almıştır.
Bana ulaşan bilgilere göre, KPSS skandalıyla ilgili gerçeğin çok daha vahim sonuçları bulunduğu öne sürülmektedir.
Çok ciddi iddialar vardır.
ÖSYM’den çalınan sorularla ilgili olarak yapılan savcılık soruşturması kapsamında skandalla birebir ilgisi saptanan bir şüpheliden bahsedilmekte..
Şüphelinin savcıya itiraflarda bulunmasının bazı kişilerce istenmediği iddia edilmekte..
Sonrasında, şüphelinin başına gelen dramatik olaya dikkat çekilmektedir.
Bu şüphelinin intihar mı ettiği yoksa olayın bir cinayet mi olduğu sorusu ciddi biçimde sorulmaktadır.
*** *** ***
TEVFİK DİKER