Kimin eli kimin cebinde!...
(Bu makale 2013' te www.eurovizyon.co.uk ta yayınlanmıştı)
Fethullah Gülen Hocaefendi, 9 Şubat 1998 tarihinde Vatikan’da Papa 2. Jean Paul’le görüştü.
Yanında, Zaman Gazetesi’nin eski sahibi Alaattin Kaya ile yine Zaman Gazetesi’nin eski Genel Müdürü İlhan İşbilen de vardı.
Bu görüşmede Papa’ya sunduğu mektupta Gülen şöyle diyordu:
“Pek muhterem Papa cenapları,
Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatıâlilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinler arası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.
İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır…”
***
Bu satırlar “Dinlerarası Diyalog” çalışmalarının bir Vatikan Projesi olduğunu beyan etmektedir.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Vatikan Projesi’nin parçası olmaktan dolayı memnuniyet duyması” çok dikkat çekici bir durumdur.
28 Ekim 1965’te Papa 6. Paul’ün onayıyla ilan edilen bu proje “Papalığın 3. bin yıl hedefi” olarak açıklanmıştır.
Vatikan’dan 1990 yılı sonunda deklare edilen “Redemptoris Missio” adlı genelgede şöyle denilmektedir:
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir.”
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Papa’ya mektubunda “Tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz” dediği, işte bu misyondur!
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez bir süre önce yaptığı açıklamada “Dinlerarası diyalog olmaz. Sadece din adamları arasında bir diyalog olabilir” demiştir.
Gülen Cemaati’nin, Vatikan’ın “Dinler arası Diyalog” projesinde yer almakta yıllardır ısrar etmesinin sebebi merak konusudur.
***
2014 yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul adayı olması beklenen Mustafa Sarıgül’ün Gülen Cemaati tarafından destekleneceği sır değildir.
Baronlar Baronu Rahmi Koç’un koordine ettiği siyasi proje Mustafa Sarıgül üzerine kuruludur.
Sarıgül’ün geçen yıl ABD’de bu çerçevede yaptığı kimi temaslar Rahmi Koç sayesinde gerçekleşmiştir.
Ekim 2012’de, Mustafa Sarıgül Harvard Üniversitesi’nde“Kültürlerarası Diyalog Ortadoğu Barışı ve Yerel Yönetimler” başlıklı bir konferans vermiştir.
Yine 2012’nin Kasım ayında Mustafa Sarıgül’e Vatikan’ın en büyük liderlik nişanı verilmiştir.
Nişanı, Mustafa Sarıgül’e Papa’yı temsilen Türkiye’ye gelen Kardinal Kurt Koch takmıştır.
***
Fethullah Gülen Hocaefendi, 9 Ekim 1997’de önde gelen Yahudi örgütü olan ADL’nin (Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman’la buluşmuştur.
Bu görüşmede de yanında Alaattin Kaya vardı.
Alaattin Kaya, Cemaat adına Amerika’daki Yahudi lobisiyle görüşmeler yapan isimlerdendir.
Gülen, henüz Türkiye’de olduğu dönemde 12 Mart 1998’de Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti’ni kabul etmişti!
O dönemde üç günlük bir ziyaret için Türkiye’ye gelen Yahudi heyeti Ankara’da dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, TBMM Başkanı Hikmet Çetin ve Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’le görüşmüştür.
28 Şubat sürecinin önde gelen generallerinden Çevik Bir 28 Şubat 1997’nin öncesinde ve sonrasında İsrail’i adeta suyolu yapmıştı.
28 Şubat sürecinde Erbakan’ın değil askerlerin yanında yer alan ve Nisan 1997’de Refahyol’a “Beceremediniz gidin!” diyen Fethullah Gülen’in 28 Şubat sürecinde Çevik Bir’e yazdığı ileri derecede övgü dolu satırları unutmamız mümkün değildir.
***
Fethullah Gülen Hocaefendi 25 Şubat 1998 tarihinde de İstanbul’da İsrail Başhahamı Eliyahu Bakshi Doron’la görüşmüştür.
Akit Gazetesi’ndeki köşesinde bu görüşmeden söz eden Hasan Karakaya şunları yazmıştır:
“Amerika kaynaklı The Atlantic dergisi Fethullah Hocaefendi’nin, Antisemitizm ve Yahudilerle ilgili görüşlerini yayınlamıştı...
The Atlantic’in, “Antisemitist” olup olmadığı şeklindeki sorusu üzerine Fethullah Hocaefendi; ‘daha önce Kur’an ayetlerini yanlış anladığını’ söyleyerek, sonradan ‘Yahudilere dair bakışının değiştiğini’ açıklamıştı.
Hocaefendi, aynen şöyle demişti:
‘Kemali samimiyetle itiraf etmek lazım ki (Yahudilerle ilgili) ayet ve hadisleri yanlış anlamış ve yaptığım izahlarda yanılmış, olabilirim. Şunu anladım ve daha sonra belirttim ki Kur’an’da veya sünnette yer alan (Yahudilere yönelik) eleştiri ve lanetlemeler belli bir inanca bağlı insanlara değil, herhangi bir insanda olacak karakteristliğe yapılıyor.’
Dergi İsrail Başhahamı Eliyahu Bakshi Doron’un 25 Şubat 1998 tarihinde İstanbul’da Fethullah Hocaefendi’yi ziyareti sırasında çekilmiş bir fotoğrafı da arşivden bulup yayınlamıştı...
Fotoğrafta, Başhaham Doron, Hocaefendi’ye ‘bir çini vazo’ hediye ederken görülüyordu. Siz olsanız sormaz mısınız;
Hocaefendi, ‘İsrail’e duyduğu sempati’ sebebiyle mi değiştirdi ‘bakış’ını?...
‘Hükümet’le çatışma’ içine girmesi, ‘İsrail’le çatışma olmasın’ diye mi?...İyi de…İsrail’e bu ‘hoşgörü’ niye?..
Bir ‘beklenti’ mi var, Yoksa ‘korku ve endişe’ mi?..
Ya da, ‘kuşatılmışlık’ mı?...”
(Akit, 28 Kasım 2013)
***
Cemaat mensubu Emre Uslu 24 Kasım 2013 tarihli Today’s Zaman’daki yazısında “Hükümet-Cemaat kavgasının birinci sebebi” olarak…
“Hükümet’in İsrail’le olan sorunlu ilişkilerinin Gülen hareketi içinde meydana getirdiği hoşnutsuzluğu” saymıştır!
Uslu’nun bu yazısı, Cemaat-İsrail ilişkilerinin hangi boyutta olduğunun, Cemaat’in Ankara yerine Tel Aviv’in politikalarını tercih ettiğinin açıkça ifade edilmesidir.
Cemaat, Ankara’nın Tel Aviv’in karşısında kararlı ve dik duruşundan rahatsızdır. Türkiye’nin İsrail’den bağımsız davranmasından rahatsızdır.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, İsrail’in Mavi Marmara katliamının ardından “İsrail’in otoritesine karşı çıkılmaz” dediğini ve Tel Aviv’in yanında yer aldığını hatırlıyoruz!
İsrail devletinin “uluslar arası sularda” gerçekleştirdiği terör saldırısına, uluslar arası hukuka tecavüzüne karşı Cemaat’in ve Fethullah Gülen’in malum tavrı asla kabul edilemez.
Başbakan’ın Gezi Kalkışması’nı yapanlara “Çapulcu” demesini kınayan Gülen İsrail’in Filistinlileri katletmesi karşısında yıllardır suskundur.
Türkiye’nin değil İsrail’in yanında yer almak ve İsrail’le uyumlu çizginin ısrarla devam ettirilmesi Gülen Cemaati için vahim bir durumdur.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Mayıs 2010 tarihinde bu görevine atandığında İsrail devleti tepki göstermişti…
Üç yıldır Cemaat’in ve Cemaat mensubu bazı yazarların Hakan Fidan’ı hedef alan “yıpratmaya yönelik” çabaları herkesçe bilinmektedir. 7 Şubat 2012’deki MİT Krizi’nde de Fidan hedefteydi. Cemaat Medyası o tarihteki bir anlamda “sivil darbe girişimi” olan operasyonu ısrarla desteklemişti.
Today’s Zaman ve Taraf yazarı olan Emre Uslu’nun MİT’e yönelik hasmane tavrı ve MİT’le ilgili hakikat dışı beyanları da bilinmektedir.
CIA ile bağlantılı Jamestown Vakfı’nda çalışmış olan Emre Uslu, ABD ve İsrail’i asla eleştirmeyen bir yazardır ve bu iki devletin politikalarının hızlı destekçisidir.
Emre Uslu Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan’ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde de görev yapmıştır!
ABA Et’in sahibi Murat Akhan…
Bedrettin Dalan’ın kuzenidir.
Akhan ve Dalan, teyze çocuklarıdır.
Murat Akhan, Cemaat’in Mütevelli Heyeti’nde yer alan bir işadamıdır.
Bedrettin Dalan, İstanbul Belediye Başkanı iken (1984-1989) Türkiye’deki önde gelen işadamlarından Mustafa Süzer’in 1987 yılında başlayan ve çok tartışılmış olan Gökkafes inşaatına ruhsat veren isimdir.
Dalan ve Süzer uzun yıllardır birbirine çok yakındır.
Süzer Grubu Onursal Başkanı Mustafa Süzer Cemaat’e ait “Fatih Koleji Sami Çakır Fen ve Anadolu Lisesi’nin” temelini atmıştır.
Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan da Mustafa Süzer Vakfı Mütevelli Heyeti üyesidir.
Ergenekon davası hükümlüsü Mehmet Haberal tahliye olduktan sonra Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan’ı ziyaret etmiştir.
Mustafa Süzer’le Alaattin Kaya çok yakındır.
Mehmet Haberal’la Bedrettin Dalan da birbirine çok yakın iki isimdir.
***
Gülen Hocaefendi’nin Zabitleri
Fethullah Gülen Hocaefendi, “Küçük Dünyam” adlı kitabının 45. sayfasında, 1950’li yılların ikinci yarısındaki kimi hatıralarını anlatırken Erzurum’da karşılaştığı Esad Keşafoğlu adlı bir üsteğmenden bahseder.
Esad Keşafoğlu’nun “Özel Harp Dairesi elemanı olduğu” yolunda son yıllarda kuvvetli iddialar dile getirilmektedir.
Gülen, henüz çok genç yaşta Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneği’ni kurmuştur.
Erzurum’da kurulan bu dernek, Komünizmle Mücadele Derneği’nin Türkiye’de ilk kurulan şubeleri arasında yer alır.
NATO’nun Komünizmle Mücadele Konsepti’nin ne denli sorunlu olduğu yıllar içinde açıkça görülmüştür.
1950’li yıllarda farklı adlar altında Avrupa’daki NATO ülkelerinde faaliyete geçen “komünizmle mücadele” konseptindeki çeşitli kuruluş ve derneklere ABD’nin parasal destek sağladığı sonradan ortaya çıkmıştır.
***
Fethullah Gülen’in, Cemaat’e ait Sızıntı Dergisi’nde 12 Eylül darbesini candan destekleyen yazısı (Ekim 1980) hepimizin malumudur.
Gülen’in Evren’e yönelik sitayişkâr sözlerini de biliyoruz.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “arandığı” yıllarda (1980-1986) Cemaat’inin serpilmeye büyümeye başlaması ilginç bir durumdur. Nisan 1986’da İstanbul Çamlıca’daki bir vaazla “ortaya çıkan” Fethullah Gülen hakkındaki takibat sonlandırılmıştır.
Fethullah Gülen’in 1990’lı yıllarda Harp Okulları’ndan mezun olan Cemaat’e mensup teğmenlere, TSK’daki geleneksel törenlerden sonra- dar dairede ve gizlice bir “yıldız takma” töreni daha yaptırdığı ciddi biçimde iddia edilmektedir.
“Başkomutan” sıfatıyla Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nın Hava Harp Okulu’nda onur konuğu olarak katıldığı yıldız takma törenleri uzun yıllardan beri yapılmaktadır.
1990’lı yıllarda, o törenlerin sonrasında Cemaat’e ait bir binada Gülen’in “zabitlerine” ikinci bir tören düzenlenerek “Kep içinde yıldızların Hocaefendi’ye sunulmuş olduğu” öne sürülmektedir.
Bu durumda Fethullah Gülen Hocaefendi “Başkomutan” mı olmaktadır?
***
Türkiye’de çok sayıda Cemaat veya Tarikat vardır.
Hangisi Gülen Cemaati kadar siyasetin içindedir?
Hangisi devlette, bürokraside bu denli kadrolaşmıştır?
Hangisinin bu kadar geniş bir medya ağı vardır?
Hangisinin bankası vardır?
Hangisi 30 milyar dolar gibi çok büyük bir paraya hükmetmektedir?
Hangisi ABD ve İsrail ile böyle sıkı fıkıdır?
Hangisi, Yeni Türkiye’ye karşı ABD ve İsrail’in yanında yer almaktadır?